بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
مَا خَلَقۡنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَمَا بَيۡنَهُمَآ إِلَّا بِٱلۡحَقِّ وَأَجَلٖ مُّسَمّٗىۚ وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ عَمَّآ أُنذِرُواْ مُعۡرِضُونَ ٣
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri (başka değil) ancak hakkın ikaamesine sebeb olarak ve muayyen bir va'de için yaratdık. Küfredenler, korkutuldukları şeyden yüz çeviricilerdir.
قُلۡ أَرَءَيۡتُم مَّا تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُواْ مِنَ ٱلۡأَرۡضِ أَمۡ لَهُمۡ شِرۡكٞ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِۖ ٱئۡتُونِي بِكِتَٰبٖ مِّن قَبۡلِ هَٰذَآ أَوۡ أَثَٰرَةٖ مِّنۡ عِلۡمٍ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ٤
De ki: «Allâhı bırakıb da tapmakda olduklarınızın neydiğini bana haber verin. Onların yerden hangi şey'i yaratdıklarını bana gösterin». Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Bundan evvel bir kitab, yahud bir ilim artığı varsa, da'vânızda doğrucular iseniz, bana getirin.
وَمَنۡ أَضَلُّ مِمَّن يَدۡعُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَن لَّا يَسۡتَجِيبُ لَهُۥٓ إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ وَهُمۡ عَن دُعَآئِهِمۡ غَٰفِلُونَ ٥
Allâhı bırakıb da kendisine kıyamete kadar cevab vermeyecek kişiye (nesneye) tapmakda olan kimseden daha sapık kimdir? Halbuki bunlar, onların tapmalarından da habersizdirler.
وَإِذَا حُشِرَ ٱلنَّاسُ كَانُواْ لَهُمۡ أَعۡدَآءٗ وَكَانُواْ بِعِبَادَتِهِمۡ كَٰفِرِينَ ٦
İnsanlar mahşerde bir araya toplatıldıkları zaman bunlar, onların düşmanları olurlar. Onların tapdıklarını (inkâr ile) küfredici (nesne) ler olurlar.
وَإِذَا تُتۡلَىٰ عَلَيۡهِمۡ ءَايَٰتُنَا بَيِّنَٰتٖ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلۡحَقِّ لَمَّا جَآءَهُمۡ هَٰذَا سِحۡرٞ مُّبِينٌ ٧
Karşılarında açık açık âyetlerimiz okunduğu vakit (içlerinde) o küfredenler, kendilerine o hak gelince «Bu, apâşikâr bir büyüdür» dediler.
أَمۡ يَقُولُونَ ٱفۡتَرَىٰهُۖ قُلۡ إِنِ ٱفۡتَرَيۡتُهُۥ فَلَا تَمۡلِكُونَ لِي مِنَ ٱللَّهِ شَيۡـًٔاۖ هُوَ أَعۡلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِۚ كَفَىٰ بِهِۦ شَهِيدَۢا بَيۡنِي وَبَيۡنَكُمۡۖ وَهُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ٨
Yahud «Onu kendisi uydurdu» diyorlar. De ki: «Eğer onu ben (bilfarz) uydurdumsa o halde siz Allahdan bana (gelecek azâbı savmıya) hiçbir vech ile güc yetiremezsiniz. O, sizin ona dâir ne taşkınlıklar yapıb durduğunuzu çok iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şâhid olarak O yeter. O (küfürden rücû' ile îman edenleri) çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir».
قُلۡ مَا كُنتُ بِدۡعٗا مِّنَ ٱلرُّسُلِ وَمَآ أَدۡرِي مَا يُفۡعَلُ بِي وَلَا بِكُمۡۖ إِنۡ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰٓ إِلَيَّ وَمَآ أَنَا۠ إِلَّا نَذِيرٞ مُّبِينٞ ٩
De ki: «Ben peygamberlerden ilk defa (gelmiş biri) değilim. Bana ve size ne yapılacağını bilmem. Ben, bana vahy olunmakda bulunanlardan başkasına uymuyorum. Ben (Allahın azâbiyle) apaçık korkutandan başkası da değilim».
قُلۡ أَرَءَيۡتُمۡ إِن كَانَ مِنۡ عِندِ ٱللَّهِ وَكَفَرۡتُم بِهِۦ وَشَهِدَ شَاهِدٞ مِّنۢ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ عَلَىٰ مِثۡلِهِۦ فَـَٔامَنَ وَٱسۡتَكۡبَرۡتُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ ١٠
De ki: «Bana haber verin, eğer (bu Kur'an) Allah tarafından (gönderilmiş) olup da siz (buna rağmen) onu (inkâr ile) küfr ediyorsanız ve İsrâîl oğullarından bir şâhid de onun benzerine (istinaden) buna şâhidlik etmiş, îman etmiş olduğu halde siz (îman etmeyi) kibrinize yediremiyorsanız (zulmetmiş olmaz mısınız?). Şübhe yok ki Allah, o zaalimler güruhunu muvaffak etmez».
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَوۡ كَانَ خَيۡرٗا مَّا سَبَقُونَآ إِلَيۡهِۚ وَإِذۡ لَمۡ يَهۡتَدُواْ بِهِۦ فَسَيَقُولُونَ هَٰذَآ إِفۡكٞ قَدِيمٞ ١١
O kâfirler, îman edenler hakkında dedi (ler) ki: «Eğer (îman) bir hayır olsaydı bizden evvel ona koşmazlardı». (Bunu söyleyenler) onunla hidâyeti kabul etmedikleri de «Bu, eski bir yalandır» diyeceklerdir.
وَمِن قَبۡلِهِۦ كِتَٰبُ مُوسَىٰٓ إِمَامٗا وَرَحۡمَةٗۚ وَهَٰذَا كِتَٰبٞ مُّصَدِّقٞ لِّسَانًا عَرَبِيّٗا لِّيُنذِرَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُحۡسِنِينَ ١٢
Ondan evvel de, bir rehber ve bir rahmet olarak, Musânın kitabı vardı. İşte bu da zaalimleri korkutmak ve iyi hareket eden (mü'min) lere bir müjde olmak üzere Arabca bir dille (gönderilen ve Tevrâtı) tasdıyk eden bir kitabdır.
إِنَّ ٱلَّذِينَ قَالُواْ رَبُّنَا ٱللَّهُ ثُمَّ ٱسۡتَقَٰمُواْ فَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ ١٣
«Rabbimiz Allahdır» deyib de sonra (bütün hareketlerinde) doğruluğu iltizâm edenlere, (evet) onlara hiçbir korku yokdur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.